Sayfalar

14 Ocak 2014 Salı

İLK MEKTUP

 İLK MEKTUP

"bu aşk bende bir imkânsızlık tasarımı gibi kaldı,
kaldıramam."

kaldıramadın, eyvallah.
sanırım beni en çok kahreden şey senden sonra ne yapacağımı bilemeyişimdi. çünkü ben c....'ten sonra zar zor bir dünya kurmuştum kendime. çoğu zaman yorulmuştum ama içimdeki o ufacık ışığın peşinden gitmiştim yine de. "ha gayret kızım, az kaldı, dayanabilirsin, yapabilirsin" diye diye diye kurmuştum o dünyayı. sonra sen geldin. sonra sen gittin. gittin,eyvallah.
bütün inançlarımı yıktın da gittin.
kendimi inandırdığım tüm yalanlarımı gerçeğe dönüştürdün de gittin. oysa gülebilmek için o yalanlara ihtiyacım vardı benim.
beni biraz daha içime kapadın da gittin.
aşka olan inancımı tükettin de gittin.
kalbimi yokluyorum bazen, olmuyor, sevecek yerleri alıp da gittin.
gücüme güç katıp da gittin. oysa artık sıkıldım bu oyundan.
gittin, eyvallah.
seni özlemiyorum artık, yalnızlığımı seviyordum, uzun sürmedi bu geri dönüş.
şimdi, bir kez daha, en baştan oturdum kendimin başına, yıktığını yapmaya çalışıyorum. artık bazı parçalara yer yok. daha sağlam olacak şüphem yok. artık risk de yok.
tüm bunlar için teşekkür ederim genç adam.
bu genç adamı nasıl bilirdin diye sordu bugün bana. yorumsuz kaldım. çünkü sen artık bende yorumsuz bir yerde kaldın. ayrılmaya kıyamadığım, başında beklediğim bu tek kişilik aşkın üzerini kapadım 

4 ay sonra. toprağı bol olsun.  

1 Ekim 2013 Salı

Herkes Alsın Nasibini Bu Yazıdan !!!

Ellerimi iki yana bırakarak bisiklet sürmeyi özledim.
Hatırası kalan oyuncaklarımı bir kenara attım. Ve kırılan oyuncaklarımı özledim.
Hayatla yaptığım yarışların, bir zamanlar oyunlarımda sadece ''arkadaşlarımı geçmek'' üzerine kurulu olmasını özledim bir de.
bir şekilde biter, bitiyor da.. Ama o şekil ne şekil, nasıl? Nasıl bitecek ömür? Nasıl bitecek insan? Nasıl bitecek şu an? nasıl bitecek yarın..?
Bir gidişten hata payımız kaç?
Bir aşktan kurtulma payımız kaç?
Bir bitişten, sağ salim çıkma payımız kaç?
Yediğimiz kazıklardan ders alma payımız kaç?
Ya da yaşamda; bizim payımız kaç?
Ne zamana kadar daha sürer bu oyun?
Ne zamana kadar sobeleriz başarıyı?
Ne zamana kadar şeytan alıp götürür, vicdanımızı?
Bazen hiçbir duygu, bana bazen duygusunu yaratmasın istiyorum. Çünkü ben, diplerin, bir insan ruhunu nasıl kalkındırdığını çok iyi biliyorum.
çünkü biliyorum.. Kuyunun dibi görülmeden, o su kana kana içilmez. Biliyorum.
Mutluluk, mutluluğun ne olduğunu anlamakla değil de, mutsuzluğun ne olduğunu anlamakla anlaşılır. Biliyorum.
En azından zor olan, insanı güçlendirmese bile; kanıksatır ve alıştırır ve yatıştırır. Biliyorum.
Hayatın tadını çıkarmak lazım. çünkü zevkini çıkarınca boku çıkıyor.
Tadını çıkarmak en iyisi.

Dinle
Yazmak lazım!
Yaşamak lazım!
Sonra yine yazmak lazım!
Yaşamak için yazmak, yazmak için yaşamak... Ne güzel bir aylaklık olurdu bu!
biz.. Şanlı Türkler... Bizim en büyük şansımız, şanlı tarihimiz...
Ve bizim en büyük talihsizliğimiz... Şanlı tarihimiz.
Telaşlarımız, aşklarımız, beklentilerimiz, başarılarımız, umutlarımız, hayallerimiz, acılarımız; güneşlerimiz ve gecemiz.
Ağzına tüküreyim; insana dair ne çok baş belası duygumuz var.
Zor.
Ama yine de insan, yalın ayak çimenlere basıp alnına güneşi yiyorsa ve bir de maviyi fark edebiliyorsa ve sokak köpeklerinin aheste yürüyüşüne gözleri takılıyorsa; en azından hala aramaya inanıyor demektir.
büyük şeyleri..

Bu sefer sigarayı değil, kafamın içindeki sesleri azalttım.
Çünkü sigaraya yeniden başladım.
net olmaktan nefret ediyorum. Hayata karşı net olan her insan diğer bir insandan üstündür. Yani başarı açısından. Yani net olan her insan, net olmayan insanlara göre, az biraz orospu çocuğudur.
''az'' olanı arıyorum, ''çok'' olanı paylaşıyorum. Sebep bulamadığım şeyler için de; yaşıyorum.
Şimdilik elimden daha fazlası gelmiyor.
Karşımda Çin işkencesine maruz kalmış gibi hep aynı devir daim acısını çeken iki çubuk var. Gündüz adına telaş, gece yarılarında adına uykusuzluk; halk arasında da adına saat diyorlar. Zaman diyorlar, içinden kurtulunmak istenen her olguya ve her olayın ıstırabının son buluşuna. Zaman...
Palyaçolar cirit atıyor kalbimin acıyan ve unutmaya yüz tutmuş kenar kısımlarında.
Eğlendirdim palyaçoları. Güldürdüm palyaçoları. Ağlattım palyaçoları. Kovdum palyaçoları.
Ama çok şükür ki, bu nakil işlemlerinin hiçbirinde kendimde değildim. O yüzden hiçbir günaha girmedim.
Hiçbir çiçek türünü, bitkiler kadar sevmedim şimdiye kadar. Sarı lale hariç. en güzel mitolojiye sahip olan çiçektir. Yanmış çiçek. Alev almış çiçek. Daha sonra donup, çiçek olmuş çiçek. Kor olmuş çiçek. Koyuluğunu ateşinden almış çiçek.
Yeniden...

Her bedenin kendine has bir kokusu, her düşün kendine has bir özgürlüğü ve her masumiyetin bir kaybediliş hikâyesi vardır.
ben.. İsmim Hatice... Adıma anlamını katan... Hiçbir sokak arası bırakmadım ıslanmadık.
Hiçbir hikâye bırakmadım, tamamlanmış. Hepsi parçaları yerine ya oturtulmamış, ya da eksik bırakılmış.
Bakışların tınısı olduğuna inanmışımdır hep. Kimi şiir gibi bakar. Kimi meraklı bakar. Kimi fesat bakar. Kimi hayalperest bakar. Gözlerinden anlarsın. Bakışlar mühimdir. Nasıl baktığın, pek mühimdir. Anlarsın.
Belki gürültüden ruhun ağrır ama sessizlikten de boğulabilir insan.
Öyle bir müzik olsun ki kulaklarıma çalan; şöyle bir şeye benzesin
Öyle bir bana ait olsun ki şu anım`, geriye kalan her şey, geride kalsın!
Ben... Hatice... Yağışıyla hakikati suratlara çarpan bir gecenin yarısında doğdum. ve adımı Hatice koydular. Adıma anlamını katan bir yağmur. Doğduğumdan beri, satır aralarında ismimi kullanan hiçbir şairden telif hakkı alınmadı. Doğduğumdan beri, sebebi olduğum hiçbir ilham kaynağından hakkım aranmadı. Ama ben, hiçbir kalp bırakmadım ıslanmadık.
ben.. İsmim Hatice. Şimdi hepinizle tanıştığıma memnun oldum.


Bayramlarda çocuklar elimi öpme girişiminde bulunana kadar, yaşlandığıma asla ikna olmayacağım.
Paramı yakmak istiyorum.
Kitaplarımı yakmak istiyorum.
Tablolarımı yakmak istiyorum.
Ben ateş olmayan yerden duman çıkarabiliyorum.
Bir şeyi yok edince, kafadan da silinse keşke.
Hayallerimi imha etsem, arsızlığıma söz geçiremem. Yetinemem.
Ve arsızlığıma söz geçirsem, kendi ellerimle boğarım kendimi.
Hiçbir şeyi düşünmemeye çalışınca, hiçbir şey düşünmemen gerektiğini düşünüyorsun.
Bu enteresan bir şey.

Dinle
İnsan ruhu orospudur. İki bacak arasında aramamak lazım insanlığı.
Öldükten sonra, hayata dair düşündüğüm her şey piç olacak.
Ve tüm dünyalılar, bu piç olacak şeyler için, hayatlarını piç etmeye devam edecek.
Hepimiz kardeş değil. Hepimiz piçiz. O zaman yaşasın halkların ihaneti!
Atalarımıza hastayım.
çünkü ne demişler: ben öldükten sonra s..yim derin denizleri !!!
ayrıca, bayramdan sonra gelen kınayı kıçına yak !!! Da demişler.
Atalarımızı seviyorum. Ağızlarına sağlık.

 Hastalandığında, önüne bir tas çorba koyacak kimse kalmayıncaya kadar, hiçbir insan evladı bana yalnızlıktan söz etmesin.
Kendi tutsaklığının acısını çekmemiş hiçbir insan evladı, bana özgürlüğün ıstırabından bahsetmesin.
Gözlerim kör değildir, dilim sağır değildir, ellerim de tutmaz değildir aşka karşı.
Çünkü dünyadaki en basit şeydir; aşkın yalan ıstırabı ve aşkın yalandan doruğa çıkarma sanatı.
Hikâyelerdeki mutsuz sonlara değil, filmlerdeki yitip gidenlere değil ve romanlardaki ölenlere değil; yanı başındaki insana karşı görmeyen, duymayan, bilmeyen olanlar karşısında titrerim.
Vicdansızlıktan titrerim.
Masumiyetinin ümüğüne kendi elleriyle çökenler karşısında titrerim.
Yalanlardan titrerim.
Çocukluğunu yaşayamayanlardan değil...
Ve çocukluğunu yaşayamadığı için tek çıkış yolu suç olmuş insan karşısında değil, bir çocuğa çocukluğunu yaşatmayanlar karşısında titrerim.
Lakin korkudan değil, insanlığını lanetlemiş olmalarından mütevellit titrerim.
İnsanlıktan nasibini almamışlar karşısında titrerim.
Ve ben, insanlıktan nasibimi almak isterim.
Kendi payıma düşeni almak isterim.
Bir insandan hayatı alanlar karşısında, insanlığımın rızkını geri almak isterim.
Ne kadar kaybetmiş olursam olayım,
Ne kadar hata yapmışsam yapayım,
Hep yeniden başlamak isterim.
Yeniden bakmak ve görmek,
Yeniden sevmek isterim.
Çünkü bir tek sevgi karşısında, bir tek sevgi karşısında benim önünde titrediklerimin, titreyeceğini hissederim.
şimdi..
Mutsuzluğu tanımamış hiçbir insan evladı, bana mutluluktan bahsetmesin.
Ve yalnızlıktan beslenen piç kuruları, bana yalnızlıktan söz etmesin.
Çünkü masallar, masallara inanan içindir.

Hayat, bana çok şey yaşatarak az şey anlatmak istiyor.
Ne var ki ben hiçbir şeye özet geçenlerden değilim.
net değilim. Bembeyaz değilim. Simsiyah değilim. Çünkü her ikisiyim. ve canımın istediği her şeyi yapmak, kelimelerin yetmeyeceği her şeyi yeterince iyi tanımlamak istiyorum.
Kelimeler kifayetsiz kalmamalı. Hiçbir şeye ve hiç kimseye...
Son cümlelerin vurucu olmak zorunda olmasından nefret ettim.

Öyle olmak zorunda değiller. :)

17 Eylül 2013 Salı

Bahar temizliği..

''geçmişime giden yolların üzerine kalın bir şerit çektim. Emlak alışverişlerinin, benzin fiyatlarının, oy sandıklarının, köprü geçiş ücretlerinin, orta yaş kadınların göstermelik nazlarının, kargodan kitap siparişlerinin, bankamatiklerin, çok satan kitapların ortasında, geçmişine uğramayan bir kadın var ettim kendime. Taşınmaz olanı taşıma gafletine düşmedim. Tam tersine yenilgimin tadını çıkardım uzunca bir zaman. Tıpkı çıktığım yolculuklar gibi, görüştüğüm insanların sayısını da seyrelttikçe seyrelttim. Kendimle kendim arasında gidip gelen yeni bir yol açtım. Günler, niçin uzadığını, niçin kıvrıldığını bilmediğim bir sarmaşık gibi dolanıp durdu boynuma. Dünya bensiz de dünyaydı, darılmadım.''

10 Eylül 2013 Salı

Uyanışşş...

Sabah erken kalkmayı severdim. Düzeltiyorum, severim. günün ilk ışığı güzeldir. Herkesten önce görmek güzel. Yürümeyi severim. Sırtıma çanta takmak güzel, spor ayakkabıları güzeldir.
O sabah da erken kalktım böyle. Yürürken ayağım takıldı taşa ayakkabım da yeni diye telaş ettim. Kendinden küçük insanlar güzel. Hani küçük dedim de yaş olarak. İnsanlar güzel mi bilmem de ağaçlar güzeldir. Yollar, kaldırımlar. severim, cansız cansız.
   Doldurdum bir fincan kahve. Fincanım da özeldir benim, diğerlerinden ebat olarak az daha büyük.
Serin serin eser bu zamanlar bir kara meltemi. Yazılarım bile değişmiş be benim.
Masama oturdum mu sevinirim az. Kahve sigarayı da severim, sahiplenirim benim derim. Kaçak içerim halbuki, kaçak dedim de habersiz içerim insanların bir kısmından. O kısmı da güzeldir hikayenin.
Müzik güzel, çalıyor da masamın tepesinden usul usul. Değişmeyen tek şey hep müzik oluyor ya bak ona şaşıyorum. Sonra geçiyor. Şarkı söylemek de güzel. İçim açılıyor gibi.
   Kitap okumak da güzel. Kitabı müzik dinlemek için kullanırım bazı bazı. Özgür değil de izinli gibi birşeye benziyorum bu haldeyken.
Yine bir gün arabadayken çalıyor bir şarkı, sesli sesli söylüyorum. sesimin de yetmediği yerler oluyor, o zaman da başka tona geçiyorum. ton diyorum hem de doğru değil de işte napayım. Elimle  ritm tutuyorum, Şarkı da ben bağırdıkça bağırıyor resmen. Bazen de rüzgara bırakıyorum elimi. Hissetmek de güzel. Rüzgar güzel.
  Göğe bakıyorum, saat gece 1'e yaklaşıyor. Eve dönüyorum. Göğe bakıyorum, Yıldızlara bakıyorum.

Yıldızlar güzel...

18 Ocak 2013 Cuma

BÖYLE OLDU

salı günüydü, bir ay olacak. bir ay de, dayanırım ben, beş ay de, bu sorun değil. boynun bükük, yerde bir şeylere bakıyor. bakmasın isterdim, ellerimle başını kaldırıp hep ileri, ileriden de öte göğe bak isterdim. o gözlerin bakacağı yerler bir toprak parçası ya da onlarca yıllık bir apartmanın zemini değil. bir hastane koridorları hiç değil. yüzünü göreceğim yıllara günler, belki de aylar feda olsun. ömrümden ömür gitsin de, senin ömründen bir gün bile gitmesin. kıyamam.
engeller olur, olacak. engeller ne kadar güçlü olursa olsun, ya da engeller karşısında sen ne kadar güçlü veya güçsüz olursan ol. sen o engellerin önündeyken senin hemen arkanda, sırtında hep seni izleyen ben varım. gücünün yetmediği noktada gerekirse adı ödün vermek olsun, gerekirse feda etmek olsun, yapamayacağım şey yok. öyle bir inanıyorum ki. sana inanıyorum, kendime inanıyorum, bize inanıyorum. eline batan bir dikenin ait olduğu çiçeğin tarlaları var dünyanın dört bir yanında. içimdeki ateş o tarlalara az gelir, gider ötelerini de yakar. yeter bu kadar acılar, yetsin. ben hazırım. birileri bilsin, senin güçsüz kaldığın anda gücünün sınırlarını bilmeyen bir kadınım ben, beni de görsün. senin gözünden bir damla yaş akacağına benim içim aksın gitsin. herkese bir şeyler olsun, adı kıyamet veya katliam. ama sana bir şey olmasın.
hangi dağ ne kadar büyük veya güçlü ki, ne kadar geçebilir ki benim önüme. belki zaman alır, belki yorucu olur, ama çok iyi biliyorum ki yalnızca istememle ve inancım sayesinde hepsini deşer geçerim. belki elimde bir yorgan iğnesiyle, belki de kazma kürekle. ötesinde sen varken aradaki her şey boş. en fazla saygım olur o engelin büyüklüğüne, terbiye çatısı adı altında gereken her şeyi yaparım ben yine. çok şeye inandım, inandıklarım sayesinden veya yüzünden yaşadıkça bir şeyi çok iyi öğrendim; birileri için bir şeyler yapmak gerekiyorsa burada ölçü birimi sevgi. benim sevgim bazen tüylerimde diken diken hissettiriyor kendini, bazen de ağzımdaki kalp atışları şeklinde. sevgilerin ötesindeyim. oradan sana bakınca bir kez daha görüyorum, sınırım yok benim.
"bir ellerin bir ellerim yeter, belleyelim yetsin" demiştim. belki somuta en yakın olan özlemin ve resmen hissettiğim kokun var şu an yanımda. olsun. bunlar yeterli.
haruki murakami'nin kitabındaki o iyi someone olmak istiyorum ben, seni hiçbir zaman parçalarına ayırmayan, üzmeyen, yaralamayan. bir de sen hep iyi ol istiyorum.
sensiz olmaz

14 Aralık 2012 Cuma

HOŞÇAKAL!..

beni duyabiliyor musun? cevaplarını bilmediğim sorularla yaşamaya başladım. garip. neyden mutlu olabiliyorum bunu ben de bilmiyorum. emin olduğum tek şey boşluk, milyonlarca küçük deliklerden oluşan boşluklar...
renklerini seçemedim bir türlü. siyah çok mu bilgiçlik taslıyor? kırmızı şehvete mi sürüklüyor? sarı yanlarında çok iyimser kaldı besbelli.
hayal et:
bir gün beni duyabildiğini.
teninin sıcaklığını hissedebiliyorum. sakinsin dıştan, düşüncelerin savaşıyor beyninde. yorgunluğu seviyorsun. hayata karşı yorgun olmak güzel geliyor sana. mutsuzsun. ben olsam dahi mutsuzsun. nedeni ne her şeyin? onu seviyor musun? yoksa kimseyi sevmeyi öğrenemedin mi? seni seviyorum. teşekkür ederim. niçin? ölümü neden sevdiğimi bir daha hatırlattın bana. yorgunum. ben de.
ona ne diyeceğim? düşenleri kimse sevmiyor ki. beni duyabiliyor musun artık? duyamadığını biliyorum oysaki. hayattaki hiçbir güzellik gözümde değerli değil sen dahil. hepsi bayatlamış, hepsine el değmiş.
şuan hiçbir şey yapmadığını hissediyorum. anlamını yitirmiş gibisin. geri gelmeyeceğini biliyorum; çünkü öldün gözlerimde. heyecanında yaptıklarını anımsayamıyorum. ''an''ların neler olduğunu bilmiyorsun artık. boşlukları seviyorsun özellikle renksiz olanları. beyazı dahi seçmemişsin, saflıktan bu kadar uzaklaştığını fark etmemiştim. mutlu değilsin. yapmacık saadetlerin hatırlarını sormama gerek yok. bulutların dahi şeklini beğenemez hale geldim. seni özledim. seni çok özledim.
bir gün beni duyabildiğini hayal et demiştim ya, artık istemiyorum kaybolmuşluğunu görmeyi.
beni hatırlamadığını biliyorum. kaybolmuşsun olmayan dünyalarda. sana aşıktım ama seni sevmemiştim. seni sevdiğimi inkar ediyorum kendi kendime.
değer vermek sevgiden geçiyor çünkü. sana değer vermemiş olmayı dilerdim: değerlerimin üstünde tepindin kendime nefretim başladı böylece.
seni unutmayacağım; çünkü insan sevdiklerini ve nefret ettiklerini unutmaz asla.
bizi belirleyen seçimlerimiz değil, onları neden seçtiğimizdir. umarım bunu anlamışsındır düşlerinde.
hoşçakal.
ben yokum artık.

4 Aralık 2012 Salı

İTİRAF ASLINDA..

aslında sadece içimde konuştuklarımı yazmak istiyorum. bu yuzden bu itiraf. keşke tanimasam kimseyi ile neyden beslendigini bilemediğim ve dahi bazen kendimi suçlu hissettiren okunma, duyulma, gorulme istegimle yazılıyor tum bunlar. bir yerden ulu ortalasiyor insan cunku ... ama o degildi, tüm bunlari yazmaya iten....
yaş sendromum var, kaba etlerimle kendime gülecek kadar. kendimi ortalama olarak bulmusken, kaçırdığımi hissettiklerim urkutuyor beni. tüm bu kendini biraz daha bilme hali bu tecrübe illetinden geliyor velakin...
gordukce yirmilerin yenilerindekileri... en basta coskularina imreniyorum, olurlarina, ve umut edişlerine... oysa benim inanma gücüm sadece yaşama tutunusumdan geliyor.
kaçırdığım şeyler var, sevip sevilmek garip şey... onu arıyor ya insan ben şimdi tam bu yasta dururken heves edip, ayıp bir sey söylemiş gibi ağzını kapatip yuzunu düşüren kiz cocuklari gibi hevesimden utanip kaçıyorum. kaçıyorum ve inancımi inançsızlikla harmanliyorum, cunku diyorum , dinle bak onca ilişki yorgununu, var mi o olur sandığın gibi bir sevgi... yalnızlık en bildigin ve yaniltmayan ,utandirmayan seni.